29 Mayıs 2013 Çarşamba

BİNBİRÇİÇEK İLE TATLI SOHBETLER

 Geçtiğimiz hafta Excel İletişim/ Özge Akyel hanımdan gelen davetin Binbirçiçek'ten olduğunu öğrenince balla ilgili aklıma takılan sorulara cevap bulabilmek amacıyla yoğun işlerim ve Ankara'dan gelen misafirlerime rağmen kabul ettim. EKS mutfak akademisinde gerçekleşecek olan atölyeye vardığımda bizi ilk olarak güler yüzleriyle Özge Hanım  ve Binbirçiçek kurumsal iletişim müdürü Selin Ertözün karşıladı.
 EKS'nin bahçesindeki tanışma, samimi bir ilgi ve sıcaklığı hissettiğim mini sohbetten sonra bizler için hazırlanmış olan terasdaki kahvaltı masasında  sohbetimize Binbirçiçek marka müdürü sayın Murat Akkaya da dahil oldu. Çok özenilerek hazırlanmış ve balla tatlandırılmış ikramlar arasında şeflerimizin yaptığı ballı limonata gerçekten de çok güzeldi. Benim gibi şeker hastalarına, şeker kullanmadan da yapılabilecekleri göstermek açısından şeflerimiz bizlerin ufkunu açtılar.
 Bizler kahvaltılarımızı ederken Murat bey de balla ilgili olarak aklımıza takılan sorulara teker teker cevap veriyordu.
 Benim yanlış olarak bildiğim bir gerçeğin de aydınlatılmış olması içimi rahatlattı. Sürekli olarak kullandığım Balparmak  balının onların rakip firması olduğunu söyleyince Murat bey tebessümle cevap verdi. Meğer, Balparmak, Balkovan ve Binbirçiçek ballarının hepsi Altıparmak Gıda sanayinin ürünleriymiş. İsim farklılıkları balların yörelerinden kaynaklanıyormuş.
 Örneğin çam balı  Türkiye'ye ve Ege'ye özgü bir balmış. Balparmak Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadoluda; Binbirçiçek ise Orta Anadolu ve Doğu Anadoluda üretiliyormuş. Her  kovandaki bal örneklerinin analizden geçtikten sonra hiçbir ısıl işlemden geçirilmediği, doğrudan süzülerek kavanozlandığı ve kavanozların üzerindeki parti numaralarından takibinin yapılabileceğini öğrendik.
 Sonrasında şef Eyüp Kemal önderliğinde Barış ve Muhittin Ustalarla balla ilgili yemekler yapmaya geldi sıra. Osmanlı Sarayında balın önemli bir tüketim malzemesi olarak kullanıldığı, ancak şekerin hayatımıza girmesi ve sanıyorum daha ekonomik olması nedeniyle bu kültürün unutulmaya yüz tutması çok üzücü tabii.
 Ballı lezzetlere örnek olarak ilk önce kaymaklı ballı armut tatlısı yaptık. Bol tarçınlı, ballı, tereyağlı armut tatlısı kaymakla da birleşince ortaya muhteşem bir lezzet  çıktı.
 Ana yemeğimiz ise yine balla tatlandırılmış sebzeli fırın tavuktu.

 En son bol acılı ve ballı gavurdağ salatası ile soframız ziyafet masası gibiydi. Tadım zamanı geldiğinde, blogcu arkadaşlarımla bir masada neşeyle yemek ise günün en keyifli zamanıydı. Zira yemeklerin hepsi lezzetli ve iştah açıcıydı.
Bu güzel güne kapılarını açarak ev sahipliği yapan başta Eyüp Usta'ya, EKS mutfak ekibine ve şeflerimize; ayrıca bugünü daha da güzel kılan, paylaşım, samimiyet ve ilgileriyle bizleri mutlu eden Murat Bey, Selin Hanım ve Özge Hanım'a çok teşekkür ederim.

Balla ilgili  sizlerinde aklına takılan sorularınız varsa, daha fazla bilgilenmek isterseniz Binbirçiçek adresinden sitelerine twitter adreslerine ve facebook sayfalarına ulaşabilirsiniz.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

SON GÜNLER VE MERSİN-1

Yazmayalı bu kadar uzun zaman geçince insan nereden başlayacağını bilemez oluyor. Son bir ay benim açımdan çok güzel olayların ve tanışmaların olduğu bir zaman dilimi oldu. Fakat ben olaylar güncelliğini yitirmesin diye dün doğum günü olan eşimin pastasıyla başlayayım istedim.
Evet dün yaptığım bu pastayla Ankara'dan misafirim olan teyzemler, annem ve kızımla eşimin 60. yaşını kutladık. Yemek hazırlıkları nedeniyle pastanın kaplamasına yeterli özeni gösteremedim ama tadı güzeldi. Bol vişneli bu pastanın tarifini ileriki günlerde paylaşacağım.
Teamüllerin tersine bu kez sondan başa doğru özetlemek istiyorum geçen bir ayı.
 Uzun zamandır yazdığım hiç bir iletimi yorumsuz bırakmayan, hele bu iletiler makarona dair ise beğeni ve iltifatlarıyla beni çok mutlu eden sevgili Derya (Deryadan lezzetler)  makaron eğitimi için konuğumdu. Kendisiyle ilk kez "Bloggerlarla bahara merhaba buluşmasında" tanışmış ve o gün eğitim gününü kararlaştırmıştık. Nihayet bu eğitimi cumartesi günü gerçekleştirdik. Öylesine meraklı ve heyecanlıydı ki ağzımdan çıkan her sözcüğü not alıyor, bütün yapım aşamalarını dikkatle gözlemliyordu. Daha önce hiç denememiş olmasına rağmen çok başarılı bir çalışma çıkardı.
 Çalışmaktan sohbet etmeye bile fırsat bulamadığımız gibi ben  Derya'nın yaptığı makaronları ancak kutulama aşamasında fotoğraflayabilmişim. Ellerine sağlık Derya'cığım, yaptıkça elin alışacak ve daha güzellerini yapacağından eminim. Ayrıca hediyelerin ve dostluğun için de çok teşekkür ederim. En kısa zamanda yeniden görüşeceğiz.
 Bir başka tanışma da çoooook uzaklardandı. Mersin'de oturan kız kardeşimi ziyarete gideceğimi ve Mersin'e geçmeden  Adana'da onunla görüşme isteğimi facebook sohbetlerimizde Sevgili Sare'ye(Tuzekmek) bildirmiştim. Kalpler o kadar birmiş ki o da çok mutlu olacağını söylemişti. Sabahın erken saatine rağmen güzel arkadaşım beni taaa havaalanında karşılamaya gelmiş ve çok mutlu etmişti. İlk kez tanışacağım insanlarla çok fazla samimiyet kuramama gibi bir özelliğime rağmen güzel arkadaşım Sare ile hiç bu durumu yaşamadım. Sanki yıllardır görüşen çok yakın iki dost, kardeş gibi hemen kaynaşıp koyu bir sohbete daha arabada bana Adana turu attırırken başladık.
 Adana'ya iner inmez çok beğendim oraları. Zaten kendisine de her fırsatta yaşadığı coğrafyanın çok güzel ve bereketli topraklar üzerinde kurulu olduğunu söylüyordum ama gezip görmek gerçekten çok önemliymiş. Tabii bir de  Sare gibi baktığını gören gözlere sahip olmak. Seyhan nehri boyunca yaptığımız bir yolculuktan sonra yöresel lezzetlerin en doğal halleriyle sunulduğu bir kır lokantasında edilen kahvaltıda sohbetimiz iyice koyulaştı ve ayrılık anı geldiğinde buraları daha derinlemesine gezip görme tutkusu kapladı içimi.
 Kendisi güzel, gönlü güzel, cömert  ve mütevazi arkadaşım, seni tanımaktan, dostluğundan çok ama çok keyif aldım. Her şey için sonsuz teşekkür ederim. Kaldığımız yerden devam etmek için en kısa zamanda ben seni İstanbul'a bekliyorum.
 8 yıl aradan sonra Mersin'e  canım kardeşimi, eşini ve yeğenimi  ziyaret etmek beni çok heyecanlandırdı. Ah güzel kardeşim beni nasıl ağırladı, ablacığım sen yorgunsundur, hiç bir iş yapma diyerek denize nazır evinin balkonunda bol bol dinlenmemi sağladı. Çayımı, kahvemi, yemeğimi önüme getirip sultanlara layık bir 12 gün yaşattı bana.
Biricik yeğenim Yunuscan da akşamları elektro gitarıyla bize birbirinden güzel şarkılarıyla unutulmaz saatler yaşattı.
Gittiğim akşam Mersin marinada şık bir lokantada yediğim lagos balığı ve yanındaki mezeler çok çok güzeldi. Teşekkürler Yusufcuğum.

 Mersin'i 8 sene önceye göre daha fazla yapılaşmış görmek üzdüyse de halen yemyeşil doğası, masmavi denizi ve -çok uzak değil- şehrin içinde portakal, limon ağaçları, 3-5 km. ötesindeki narenciye, nar, zeytin, muz bahçeleriyle çok güzeldi. İlk kez gördüğüm enginar tarlaları, çilek bahçeleri, aklınıza gelebilecek tüm yeşilliklerin olduğu tarla ve bahçelerde kaybolmak istedim adeta.
 Nasıl ki İstanbul'un ağacı erguvan ve mor salkımsa,  bu yukarıda gördüğünüz mor salkım renklerindeki ağaç da bence Mersin'in sembolü olmalı. Adana ve Mersin ismini bilemediğim bu ağaçlarla dolu.
 Sareciğimin sayfasında pek çok tarifini paylaştığı o nadide portakal ve limon çiçeklerine yetişemedim ama bütün nar ağaçları kırmızı gelinliklerini giymişlerdi.
Canım kardeşim yaylada oturan bir ahbabından  benim için portakal ve limon çiçeklerinin dökülmeden önce son kalanlarını toplatmış, reçel yapmam için buzdolabında saklıyordu. Onları görünce nasıl mutlu oldum anlatamam.
Canım kardeşim benim görmeyi isteyebileceğim yerleri seçip beni  hergün çarşı pazar gezdirdi. Tarihi çarşıdaki dükkanlar, her türlü baharat ve kuruyemişlerin olduğu mağazalar, cezeryeciler, cadde boyunca sıra sıra dizilmiş tantuniciler, künefeciler başta gelenlerdi.
 Çok yorulup mola vermek istediğimizde de marinadaki kahvecilerde alıyorduk soluğu.
 Kulpsuz fincanlarla servis edilen menengiç kahvesinin hazırlanış şekli benim yaptığımdan daha farklı ve tadı hiç unutamayacağım lezzetteydi. Bu tarifi bir iletide yayınlamak için buraya küçük bir not düşeyim.
 Havuçla yapılanların yanı sıra;
 naneli.
 ve narlı cezerye renkleri kadar lezzetleriyle de dikkatimden kaçmadı.
 Hafta sonunda ailecek şehrin batı bölümünü gezmeye çıktık. Erdemli, Kızkalesi, Susanoğlu, Silifke, Taşucu, Boğsak, Yeşilovacık, Tisan sahillerinde denizin mavisiyle büyülendim.

 Silifke kalesinden Silifkeyi panoramik olarak izlemek, kaledeki kahvede çayımızı, kahvemizi yudumlamak çok güzeldi.
 Yine Kızkalesi de mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
 Boğsak plajında gördüğümüz mavi yengeçler yavru olduğu için avlanmıyor biraz daha büyüdükten sonra yöre halkı tarafından yakalanıp lüks lokantalara pazarlanıyormuş.
 Çam ağaçlarıyla kaplı yoldan Tisan sahiline inerken bu manzaraya hayran kalmamak elde değildi.
 Tisandaki bir sitede gördüğümüz bahçeler,  içindeki meyve ağaçları ve ilk kez bu haline tanık olduğum keçiboynuzu;
Tamamen çevreci bir bilinç ve emekle yapılan bu kuş yuvası izleyenlerime  de esin kaynağı olsun diyerek sayfamda yer alsınlar istedim.

Yeme içme ve diğer konulara ait izlemlerimi ikinci bölümde paylaşacağım.
Şimdilik hoşçakalın.




Yönetici Giriş Paneli


Special design for Işıl'ca Tatlar by GeCe